Detroit: Become Human'ı konsola ilk çıktığında oynayan şanslı kişilerden olabilirsiniz, ben değilim. Ancak Epic'in geçen sene miydi neydi, yaptığı indirimlerde o fiyatı görünce kaçırmayıp almış, sonra da sabırsızlıkla da çıkışını beklemiştim. Oyun 12 Aratlıkta piyasaya çıkınca da hemen bilgisayarımın ufacık hafıazsında yer açıp yükledim.
Oyunun yapımcısı firması Quantic Dreams ve başındaki isim olan David Cage ile tanışmam ilk oyunları olan Fahrenheit: Indigo Prophecy (2005) adlı başyapıta dayanıyor. Playstation 3'ün piyasaya çıkmasından birkaç ay önce aldığım PS2'de birkaç kez oynadığım, oynarken hayran kaldığım nadir oyunlardan biriydi kendisi. İlk oynadığımda hikayesini çok beğenmiş, oynarken sık sık "Acaba burayı farklı yapsam ne olurdu," diye düşünmüştüm. Daha sonra, tıpkı oyundaki gibi karlı bir akşamda, kalmak için bana gelen bir arkadaşımla sabaha kadar oynamış, uyandığımızda karın iyice çoğaldığını görünce de tribe girmiştik.
Fahrenheit piyasaya ilk çıktığında "oyun olup olmadığı"na yönelik tartışmalar da çıkmıştı. Sonuçta bir çeşit interaktif film gibiydi. Ama yine de sektöre çok fazla şey kattığını düşünüyorum, özellikle de verilen kararların gidişata ve sonuca etkisi açısından. Bu tartışmalar 2006 yılında piyasaya çıkan ve o zamandan beri içimde ukde olan Heavy Rain'le azalarak da olsa devam etti. Onu izleyen Beyond: Two Souls (2013) çok tutmasa da Cage'in oyunları her zaman hikâyesi ve anlatıcılığıyla ilgi topladı.
Gelelim Detroit'e
Detroit: Become Human 2018 yılında piyasaya çıktığında, özellikle konusu itibariyle çok ilgi gördü. Bense tıpkı Heavy Rain'de yaptığım gibi, "Bu oyunu bir gün mutlaka oynayacağım," deyip herhangi bir oynanış videosu seyretmekten ısrarla kaçındım.
2038 yılında insansı robotların yaygın kullanıldığı bir dünyada geçen oyun, bir şekilde kendi iradesine sahip olan androidlerin etrafında kurulu. Kendi kendini yöneten makineler fikri çok yeniymiş gibi dursa da, aslında geçmişi Antik Yunan'daki Talos anlatısına kadar dayanıyor. Ancak son yıllarda ivme kazanan yapay zeka çalışmaları, bu konudaki tartışmaları iyice alevlendirmiş durumda.
İnsan mı, O da ne?
Felsefeden de psikolojiden pek anlamasam da, sıkça düşündüğüm konulardan biri "insanın ne olduğu"dur. Bilinç nedir, ne olunca insan oluruz, düşünmek nasıl bir süreçtir, tüm düşüncelerimize hakim miyiz, eylemlerimizin ne kadar farkındayız... İşte Detroit: Become Human, sahiplerine karşı gelen androidler etrafında dolanarak bunlar gibi pek çok soru hakkında düşünmeye itiyor. Androidleri yönetirken aslında insan olarak kararlar veriyor, bazen panik halinde doğru seçimleri yapamıyor, ilerledikçe de hepsinin sonuçlarına katlanıyorsunuz.
Oyun ilerledikçe gidilebilecek alternatif yollar ve yapılabilecek farklı seçimler gittikçe artıyor. Zaman zaman sizi etik açısından zorlu ikilemlerde bırakıyor ve bu seçimlerin sonuçlarını da olabildiğince hissettiriyor. Sonlara doğru bazen panikten, bazen de içimdeki sesleri susturamadığım yüzünden verdiğim kararlar, olayların gidişatını istemediğim yönde değiştirse de hikâye hep güzel gittiği için tek üzüntüm yaşadığım kayıplar oldu.
Sanatsal İşler
Oyunla ilgili söylenebilecek şeylerden bir diğeri de, muhteşem bir görsel tasarıma sahip olması. Bahsettiğim şey grafik kalitesinden ziyade mekanların ve özellikle de kostümlerin güzelliği.
Aslında benzeri bir durum kısmen de olsa Fahrenheit için de geçerliydi. O oyunda da polis üniformalarının falan tasarımlarını çok beğendiğimi hatırlıyorum. Buradaysa hem polislerin hem askerlerin üniformaları, androidlerin kostümleri... Hepsi harika. Fütüristik görünmelerine rağmen abartılı değiller, çok şıklar.
Ayrıca bölüm geçtikçe kazandığınız puanlarla sanat koleksiyonlarını açmayı ihmal etmemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Karakterlerin erken tasarım hallerini, alternatif kostümlü çizimlerini, mekanların konsept tasarımlarını görmeniz mümkün ve hayran olma ihtimaliniz çok yüksek.
Grafik Falan
Açıkçası şu yıllarda, özellikle Sony'nin desteğiyle PS4 için hazırlanan bir oyunun grafikleriyle ilgili yorum yapmayı gereksiz görüyorum. Oyunun bilgisayar sürümü için minimum sistem gereksinimlerini karşılıyorsanız, orta ayarlarda bile muhteşem grafiklere sahip bir oyunla karşı karşıya kalacağınızı söylemem yeterli.
David Cage'in oyunları, çoğu Hollywood filmini aratmayacak seviyede yapımlar oldukları için, müziklerinden ve seslerinden bahsetmemek olmaz. Oyunda kullanılan her müzik gerçekten çok güzel. Gerek sakin anlarda, gerek aksiyonun tırmandığı sahnelerde çalan müzikler atmosfere büyük katkı sağlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder